Bu blogda
sosyal sorumluluktan, sosyal medyadan, pazarlama sosyolojisinden vs bahsettim.
Bu defa bizim buralarda konuştuklarımızın nasıl pratiğe döküldüğünü anlamak
istedim. Yoğunluğuna ve benim spontane İstanbul ziyaretime rağmen Coca Cola
Gazlı İçecekler Pazarlama Müdürü Yiğit Yokuş, tüm içtenliğiyle sorularıma cevap
verdi. Kendisi ile ODTÜ İşletme Topluluğu vesilesiyle tanışmıştım. Aktivite
davetimizi kabul edemediğinden, onun yerine zaman ayırıp ofisinde ağırlayacak
kadar kibar olduğunu söylemek zorundayım.
“Mutluluk”, “Başarmak”, “Fanı olmak”: Markalar ve Toplumla Olan
İlişkileri Üzerine
Şirketlerin toplum ile bağlarını
güçlendirmek için yalnızca sosyal sorumluluk projelerine odaklanmaları
gerekmez. Markalarının temsil ettiği bir değer ve buna bağlı olarak topluma
verdiği mesaj da önemlidir elbet. Bu bağlamda, örneğin Coca Cola’nın “Mutluluk”
üzerine, Burn’ün “Başarmak” üzerine yada Fanta’nın “Oyun ve eğlencenin” üzerine
yoğunlaşması, tüketicilerinin değerlerine göre de şekillenebiliyor. Fakat daha
önce de bahsettiğim gibi, tüketiciyi bu tarz mesajların yada sosyal sorumluluk
projelerinin içtenliğine inandırmak, çok ince bir çizgide yürümek gibi.
Şirketlerin toplum ile bağlarını güçlendirmek için yalnızca sosyal sorumluluk projelerine odaklanmaları gerekmez. Markalarının temsil ettiği bir değer ve buna bağlı olarak topluma verdiği mesaj da önemlidir elbet. Bu bağlamda, örneğin Coca Cola’nın “Mutluluk” üzerine, Burn’ün “Başarmak” üzerine yada Fanta’nın “Oyun ve eğlencenin” üzerine yoğunlaşması, tüketicilerinin değerlerine göre de şekillenebiliyor. Fakat daha önce de bahsettiğim gibi, tüketiciyi bu tarz mesajların yada sosyal sorumluluk projelerinin içtenliğine inandırmak, çok ince bir çizgide yürümek gibi.
Yiğit Bey diyor ki,
birkaç neden yüzünden, bu konuda “yapıyormuş gibi” yapamazsınız. Birincisi,
“artık şirketler çok saydam, ne yaptıkları göz önünde”. Yani çarşaf çarşaf her
gazete ve dergide toplum için bir şeyler yaptıklarından bahseden bir
organizasyon, bunu artık fazlasıyla transparan bir ortamda yaptığını göz önünde
bulundurmak zorunda. Aksi takdirde iletişimin bu kadar hızlı ve bilgilerin bu
kadar kolay ulaşılabilir olduğu bir ortamda, sonuçlarını hep birlikte
görüyoruz. ikincisi “golden triangle dediğimiz altın üçgen artık iş hayatına
girdi. Devlet, sivil toplum kuruluşları ve şirketler bir arada çalışmalı. Biz
şirket olarak başarılı olacaksak, ancak etrafımızdaki komünitelerin gelişimine
katkı sağlayarak olabiliriz. Biz ancak toplumla birlikte gelişebiliriz” diyor
Yiğit Yokuş. Örnek olarak da Hayata Artı Vakfı’nı ve gerçekleştirdikleri
her türlü organizasyonu veriyor. “Vakfı biz kurduk, ama projeleri bizden değil
öğrencilerden çıkıyor. Bununla birlikte Türkiye’deki en büyük mobil festivali
biz Fanta ile yapıyoruz”. Gençlik Festivali önemli, çünkü geçen sene 16 şehirde
olan festival, bu şehirlere farklılık getiriyor, hatta bazılarında şehirde
yapılan en önemli aktivite haline geliyor, dolayısıyla önemli sayıda geri
dönüşleri oluyor.
Soyal Medya Hakkında
Sosyal medyanın onlar
için çok önemli olduğu ve hiçbir zaman tereddütlü yaklaşılan bir ortam
olmadığını söyleyen Yiğit Bey, bu alana ciddi yatırımlar yapıldığından
bahsediyor. “ Düşünsenize, 10 sene önce siz bir reklam filmi yaptığınızda
televizyonda oynamaması diye bir şey söz konusu olabilir miydi? Artık oluyor,
biz bazı reklamları sadece online platformda paylaşıyoruz”.
Bu ortamın çok önemli
ve etkili olmasıyla birlikte,” insanların artık reklamlardan çok birbirlerinin
tavsiyelerine önem verdiği konusuna katılıyorum. Fakat bu dijital ile
başlamadı”. “Bu aslında annelerimizin günlerindeki veya okul kantinlerindeki
dinamikten çok farklı değil.” Farklı olan, fiziksel olarak aynı ortamda
birlikte olmayan insanların yorumlarının paylaşılabilmesi diyor Yiğit Yokuş ve
kişisel görüşü olarak şunu ekliyor, “ tanıdıklarımızdan aldığımız bir yorum,
tanımadığımız bir kişiden aldığımız kadar etkili midir emin değilim. Yine de
herhangi bir şey online ortama çıktığında, onun kendi hayatı oluyor, bir yerden
başka bir yere sürüklenebiliyor. Bir kuş sürüsüne benzetiyorum ben bu durumu”.
Bildiğiniz gibi
sosyal medyanın her mecrasında, insanların aynıymış gibi görünen fakat ortama
ayak uyduran kimlikleri var. Bir düşündüğümüzde, hepimizin ayrı ayrı Facebook,
Twitter, Instagram kimlikleri var. “Bu durum benim en korktuğum şey” diyor
Yiğit bey “ ben büyürken bunlar yoktu, benim buna adapte olabilmem için kafa
yormam gerekiyor çünkü bunlar benim DNA’mda yok.” 1990’lardan sonra doğan
jenerasyon, internetsiz hayatı hiç deneyimlememiş bir jenerasyon. Dijitalin
DNA’mıza nasıl işlediğini anlamamız için Yiğit Bey küçük kızı hakkında müthiş
bir örnek veriyor: “ Her babanın hayalidir, ona okumak için bir hikaye kitabı
aldım. Fakat o, parmağını dokundurduğunda sayfaları çevrilmeyen hikaye kitabını
bozuk bir i-Pad zannetti!”
Online platformun
artık yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olduğu su götürmez bir
gerçek. Fakat Olimpiyatlara ve Dünya Kupası’na desteklerini hatırlatarak,
tüketicilerin aynı zamanda fiziksel ortamda da aktif rol almalarını
desteklediklerinden de bahsediyor Yiğit Yokuş.
Sosyoloji ve Pazarlama
Son olarak, boynumun
borcudur diyerek, sosyolojinin pazarlamaya olan etkisinin ne derece olduğunu sorduğumda,
“keşke üniversitedeyken bu bölümden daha fazla ders alabilseydim” dedi. Toplumu
içindeki dinamiklerle anlamaya çalıştığını, fakat akademik bir desteğinin
olmasını her zaman istediğinden bahsetti Yiğit Bey. “Sosyoloji de psikoloji
debir pazarlamacı için fark yaratacak alanlar. Onlardan mezun olmasa da bence
öğrenilmesi gereken disiplinler” diyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder