20 Mart 2013 Çarşamba

iPhone'un da Sosyolojisi Olur mu Demeyin!


Yakınlarda gittiğim bir kongrede konuşmacı, birkaç soru sorarak katılımcılara çalıştığı şirketin hediye çeklerini armağan etmek istedi. “Herkesin telefonu hazır mı?” diye sordu ve ardından çeki kazanmak için gerekli olan aktiviteyi belirtti: “ Markanın isminin hashtag’i ile ilk önce kim tweet atarsa, çek onun”. Biz hızlıca twitter profillerimizi açarken, gözüme birbirlerine bakıp tebessüm eden iki arkadaş takıldı. Belli ki telefonları hazırdı, fakat “akıllı telefon” değillerdi ve hediye çeki alma şansını kafadan kaybettiler. Diğer iki soru da markanın genel müdür ve yardımcısının ismini internetten aratıp bulmayı gerektirince, akıllı telefonu olmayanlar aktivitenin tamamen dışında kaldılar.
Peki ben bunu niye anlattım? Amacım konuşmacıyı eleştirmek, çekleri alamayanlara –ki aralarında ben de varım!- acımak, buradan saçma bir demogoji yaratmak değil. Amacım, akıllı telefonların bu kadar kısa bir süre içerisinde günlük aktivitelerimizi nasıl bu denli şekillendirdiğini anlamak. Nasıl oluyor da örneğin, bir yarışma düzenlerken, katılımcıların akıllı telefona sahip olamayacağını tahmin bile edemiyoruz?
577874 555336131153088 1035548107 n 960x960 2 iPhone’un da Sosyolojisi Olur mu Demeyin!
http://photoblog.nbcnews.com/_news/
İstatistiklere bakmak, bu yazı için gerekli değil bence. Yanda gördüğünüz, St. Peter Meydanı’nda 8 yıl arayla çekilen fotoğraf sorunun cevabı aslında. “Akıllı telefon kullanımındaki bu hızlı artış neden?” diye sorduğunuzu farz ederek, bana ilginç gelen teorilerinden birkaçını paylaşmak istedim.
İlki James Katz’ın “makinenin ruhu” ( Apparatgeist) konsepti. İlginç bir benzetme yapıyor ve diyor ki, bu makineler aslında totaliter rejim ruhuna sahipler ve özellikleri ile birlikte çok yönlü sadakat yaratıyorlar. Sözlü, yazılı, görüntülü ve hatta duyusal olarak iletişim kurmaya yardımcı olmaları ve bilgisayar özelliği gösterebilen uygulamaları; birden fazla ihtiyaç için tek bir makineye bağlanmayı kolaylaştırıyor. Belki de bu yüzden şarjının çok çabuk bitmesi, günlük hayatta bir krize neden oluyor çünkü aramalar yapılamıyor, mailler kontrol edilemiyor, mesajlar gönderilemiyor, aranan adres bulunamıyor, sıkılınca oynanan oyunlar oynanamıyor, sosyal çevrede ne olup bittiği bilinemiyor, fotoğraf çekilemiyor, müzik dinlenemiyor, haber okunamıyor, yapılması gerekenler unutuluyor…  Kısacası sayarken bile yorulduğumuz aktivitelerin gerçekleşmesine sebep olan bir makineden bahsediyoruz, bağımlılık yaratmaması anormal olurdu değil mi?
Aynı durumu Castells, akıllı telefonların iki önemli özelliği bir araya getirdiğini belirterek anlatıyor. “Mass-self communication”, yani hem kitlesel hem bireysel iletişim, bir makinede bir araya geliyor diyor. Bu iletişim bir yandan bireysel çünkü mesajlar ve telefon konuşmaları şahsi ve interaktif özellikte. Diğer yandan kitlesel çünkü internet odaklı her aktivite küresel bir izleyiciye sahip olabiliyor. Aynı zamanda bireysel iletişim gibi interaktif ya da tek taraflı gerçekleşebiliyor. Bu “tarihsel yenilik”, iletişimin yapısını, farklı kültürlerin bir araya gelmesi anlamında kültürel boyutunu ve sosyal ilişkilerin ifade ediliş tarzını değiştiriyor.
—–
Bir başka eğitimde, yine bir şirketin üst düzey yöneticisi, firmanın çalışanlara sağladığı avantajlar arasında Blackberry verilmesini saydı. Sonra da şöyle ekledi: “ Sizi çok sevdiğimizden değil tabii kanmayın bunlara. Özellikle Blackberry verilmesi tamamen kontrol amaçlı”. Şimdi bahsedeceğim kişi Christian Licoppe, diyor ki yarattığımız bilgi toplumu, akıllı telefonlar gibi yeni kaynaklar sunar ve bu kaynaklar online olarak ilişki yönetimini mümkün kılar. Akıllı telefonlar, önceki yıllardan farklı olarak, fiziksel olarak ortamda olmayan ya da bir şekilde müsait olmayan tarafla bile iletişim kurmamızı sağlar. Yani o ortamda bulunmasanız bile sizinle iletişime geçebilecek bir teknoloji var artık. Düşünsenize, önceden iletişim içerisinde bulunmak istemediğimiz zamanlarda gelen aramayı cevaplamazdık ya da telefonumuzu kapatırdık. İş ile ilgilenmek istemediğimizde maillerimizi kontrol etmezdik.  Artık, gelen her elektronik postayı bildiren bir cihazla yaşıyoruz. Bilgisayarı açıp açmamak mesele değil.  Bahanemiz “görmedim” olamıyor çünkü bazı uygulamalar sizin gördüğünüzün bilgisini bile veriyor.
Kontrol unsuru bir tek iş hayatıyla sınırlı değil. Yakın bir zamanda çok güvendiğim bir profesör, Türkiye’de eşlerin karılarına akıllı telefon almasının tamamen eşinin nereye gittiğini kontrol amaçlı olduğundan, bu tarz kişinin nerede olduğunu gösteren uygulamaların çok fazla indirildiğinden bahsetmişti. Böyle bir istatistik henüz bulamadım, ama onu ararken Suudi Arabistan’da karıları yurt dışına çıktığında erkeklere bilgi mesajı geldiğini anlatan bir haber buldum. Artık internetten gönderilen herhangi bir bilginin nereden gönderildiği zaten belirtildiği için, bilgi mesajına bile gerek  yok sanırım.
Aynı kontrol mekanizmasını anne ve babalar da çocukları üzerinde kullanıyor. Zamanında küçük yaşlarda gönüllü olarak çocuğa alınmayan telefon, şimdilerde ya güvenlik ya da tehdit unsuru. Telefon, acil durumlarda ebeveynlerle iletişimin tek çaresi, adeta bir “sembolik koruma” olduğu gibi, görüntülü konuşma özelliği çocuğun istenmeyen bir mekânda ya da “tasvip edilmeyen” bir aktivite içinde bulunduğunda yalan söylemesini engelleyebilir örneğin.
Bunun dışında hamile kaldığı bilgisini genç kadının babasına mesaj yoluyla haber veren aile hekiminin; çocuğunun gittiği yurt dışı seyahati sırasında Facebook’a resim yüklemeyi bıraktığında büyükelçiliği ayağa kaldıran annenin haberlerini hepimiz görmüşüzdür. Belki bu teoriler, gelir durumu ayırt etmeksizin Türkiye’de hemen hemen her ailede en az bir akıllı telefon kullanımı olmasını açıklar. Belki de açıklamaz ve siz bunu gösteriş merakı ile yorumlarsınız. Velhasıl “sosyal statü” de bir teoridir, ama durumun yalnızca tek bir boyutudur.

Referanslar:
Goggin, G. “The iPhone and Communication” (2012). from “Studying Mobile Media: Cultural Technologies, Mobile Communication, and the iPhone”. Routledge Research
Katz J.E. , Aakhus, M. “Conclusion: making meaning of mobiles-a theory of Apparatgeist” (2002). Cambridge University Press
Castells, M. “Communication Power” (2009). Oxford University Press

Bahsedilen haberlerin kaynakları:
Bu yazı 20.03.2013 tarihinde Aristolog.com'da yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder